Merkez Bankası Başkanı Başçı, 2012, 2013 ve 2014 enflasyon hedefinin yüzde 5 olduğunu bildirdi. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, 2012 yılının para politikası esnekliğinin devam ettiği ancak aynı zamanda para politikasının öngörülebilirliğinin hızla arttığı bir yıl olacağını belirtti.
Başçı, Merkez Bankası Konferans Salonunda ''2012 Yılında Para ve Kur Politikası'' konulu basın toplantısında, 2011 yılının dünya ekonomisi için beklenmeyen gelişmelerle dolu bir yıl olduğunu, 2012 yılının da dünya ekonomisi için alışılmadık derecede yüksek düzeyde belirsizlikleri içinde barındıran bir yıl olmaya aday göründüğünü bildirdi.
Başçı, 2011 yılı para politikası açısından hem esnekliğin hem de belirsizliğin bilinçli olarak artırıldığı bir yıl olduğunu, 2012 yılının ise para politikası esnekliğinin devam ettiği ancak aynı zamanda para politikasının öngörülebilirliğinin hızla arttığı bir yıl olacağını söyledi.
Önümüzdeki dönemde uygulanacak para politikasının hem esnek hem de öngörülebilir olabilir mi sorusunun yanıtının bir açıdan hayır, bir açıdan evet olduğunu ifade eden Başçı, şöyle konuştu:
''Sorunun yanıtı mutlak anlamda bakarsanız net bir hayırdır, bağıl anlamda ise net bir evettir. Küresel koşullar herhangi bir yönde hızla değiştiğinde para politikası da gereken dengeleyici yöndeki tedbirleri anlaşılabilir bir şekilde hızla alabiliyorsa bu durum politika esnekliği açısından bir avantajdır ancak mutlak anlamda politika öngörülebilirliği açısından bir olumsuzluktur. Yani mutlak anlamda para politikası hem esnek hem de öngörülebilir olamaz. Esneklik ve öngörülebilirlik arasındaki bu ikilemi azaltmanın tek yolu her bir olası şoka karşı para politikası kararının ne olacağı hakkında kamuoyunu önceden bilgilendirmektir. Yani bağıl anlamda para politikası hem esnek hem öngörülebilir olabilir. Bu nedenle 2012 yılı boyunca esnek ve öngörülebilir bir para politikası açısından iletişim politikası, en az uygulanan politikanın kendisi kadar önem taşıyacaktır.''
Başçı, 2012 yılı para ve kur politikalı metninin daha ziyade olabildiğince yüksek düzeylere çıkardıkları para politikası esnekliğini ortaya koyduğunu, politikada öngörülebilirliğin ise diğer politika metinleri ve iletişim araçları aracılığıyla sağlanmaya devam edeceğini kaydetti. Başçı, bu doğrultuda 2012 yılında iletişim politikalarının etkinliğini artıracak bazı yenilikler getirmeye planladıklarını kaydetti.
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başcı, Merkez Bankasının 2001 yılında yeniden düzenlenen Merkez Bankası Kanunu ile fiyat istikrarı temel amacına ilave olarak finansal sistemde istikrarı sağlayan tedbirler almakla da görevlendirdiğini anımsatarak, ''Bu doğrultuda küresel dengesizliklerin bir yansıması olarak ortaya çıkan makro küresel riskleri kontrol altında tutabilmek amacıyla geçtiğimiz 1 yıl içinde enflasyon hedeflemesi rejimini geliştirerek, yeni bir para politikası stratejisi oluşturmuş bulunuyoruz'' dedi.
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, döviz kuru hareketlerinin birikimli etkileri nedeniyle yıllık enflasyonun bir müddet daha yüksek seviyelerde seyredeceğini, bu yıl sonu itibarıyla döviz kuru ve emtia fiyatlarındaki gelişmelerin enflasyon üzerindeki etkisinin yaklaşık 5 puana ulaşacağını tahmin ettiklerini söyledi.
Başçı, Merkez Bankası Konferans Salonunda ''2012 Yılında Para ve Kur Politikası'' konulu basın toplantısında, her yılın sonunda, bir sonraki yıl uygulamayı planladıkları politika çerçevesinin ana hatlarını kamuoyuna duyurduklarını anımsatarak, bu toplantıda da 2012 yılı için öngördükleri çerçeveyi özetleyeceklerini söyledi.
Öncelikle, para politikası uygulamaları kapsamında 2011 yılının genel bir değerlendirmesini yapan Başçı, küresel finans krizi sonrasında birçok ülkede merkez bankalarının, fiyat istikrarına ilave olarak finansal istikrarı da dikkate almaya başladığını, bu yaklaşımla birlikte geleneksel para politikası araçlarına ilave olarak makro riskleri azaltıcı araçların da yaygın şekilde kullanılmaya başladığını belirtti. Başçı, gelişmiş ülkelerin krizle birlikte ortaya çıkan bilanço sorunlarını çözmeye odaklanırken, gelişmekte olan ülkelerin sermaye akımlarını ve bununla ilişkili makro finansal riskleri yönetmeye yönelik olarak daha kapsamlı politika çerçeveleri tasarlamaya başladığını kaydetti.
Türkiye'de 2001 yılında yeniden düzenlenen Merkez Bankası Kanunu ile Merkez Bankasının, fiyat istikrarı temel amacına ilave olarak finansal sistemde istikrarı sağlayıcı tedbirleri almakla görevlendirildiğini hatırlatan Başçı, bu doğrultuda, küresel dengesizliklerin bir yansıması olarak ortaya çıkan makro finansal riskleri kontrol altında tutabilmek amacıyla, geçtiğimiz bir yıl içinde enflasyon hedeflemesi rejimini geliştirerek yeni bir para politikası stratejisi oluşturduklarını anlattı. Başçı, bu çerçevede, fiyat istikrarını sağlamayı temel amaç olarak muhafaza ederken, makro finansal istikrarı da koşulların elverdiği ölçüde dikkate almaya başladıklarını vurguladı.
Küresel Kriz
Küresel finans krizi sonrasında gelişmiş ülkelerin merkez bankalarının krizin etkilerini sınırlamak amacıyla uyguladıkları parasal genişleme politikalarının birçok gelişmekte olan ülke üzerinde olduğu gibi Türkiye'de de önemli yansımaları olduğuna işaret eden Başçı, bu dönemde kısa vadeli yurt dışı finansman imkanlarının bol ve düşük maliyetli olarak sağlanabilmesinin, hızlı kredi genişlemesine ve Türk lirasının giderek değerlenmesine yol açtığını, bu durumun, 2010 yılının ikinci yarısından itibaren makro finansal risklerin ve dış dengesizliklerin birikmesine neden olduğunu söyledi.
2010 yılının son çeyreğinden itibaren uygulamaya başladıkları yeni strateji çerçevesinde, o dönemde enflasyon görünümünün olumlu seyretmesinin de sağladığı imkan dahilinde, makro finansal risklerin azaltılabilmesine yönelik politikalar geliştirdiklerini anlatan Başçı, bu doğrultuda, geleneksel politika aracı olan bir hafta vadeli repo ihalelerine ek olarak zorunlu karşılıkları, faiz koridorunu ve diğer likidite politikalarını aktif bir şekilde kullanmaya başladıklarını ifade etti.
Yeni politika çerçevesine geçtikleri 2010 yılının Kasım ayından Avrupa ekonomisindeki belirsizliklerin hızla yoğunlaştığı bu yılın Ağustos ayına kadar olan dönemde politikalarını iki eksen doğrultusunda belirlediklerini kaydeden Başçı, bir yandan kısa vadeli sermaye akımlarını sınırlamayı ve döviz kurunun aşırı değerlenmesini önlemeyi hedeflediklerini, diğer taraftan da yurt içinde krediler ve talebin daha kontrollü biçimde büyümesini sağlamaya ve iç taleple dış talep arasındaki ayrışmayı dengelemeye odaklandıklarını söyledi. Bu dönemde, risk iştahının güçlü olması ve sermaye akımlarının kısa vadede yoğunlaşması nedeniyle, faiz koridorunu aşağı doğru genişlettiklerini ifade eden başçı, böylelikle gecelik piyasada oluşan faiz oranlarının politika faiz oranından daha düşük seviyede oluşmasına izin vererek gecelik piyasa faizlerinde aşağı yönlü oynaklığı artırmaları ve çok kısa vadeli sermaye girişlerini azaltmalarının mümkün olduğunu belirtti.
Diğer taraftan, aynı dönemde aşırı kredi genişlemesini engellemek ve iç talebi kontrol altında tutabilmek amacıyla zorunlu karşılık oranlarında güçlü bir artışa gittiklerini belirten Başçı, ayrıca, bu dönemde açtıkları düzenli döviz alım ihaleleriyle kısa vadeli sermaye akımlarını mümkün olduğunca rezervleri güçlendirmek amacıyla kullandıklarını kaydetti.
Başçı, aldıkları bu tedbirlerin Türk Lirası üzerindeki aşırı değerlenme baskısının giderilmesine önemli katkıda bulunduğunu, ayrıca, başta Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu olmak üzere diğer kurumların aldığı tedbirlerin de katkısıyla kredilerde 2011 yılının ortasından itibaren belirgin bir yavaşlamaya şahit olduklarını, bu gelişmelere bağlı olarak talep kompozisyonunun ve sermaye akımlarının arzu ettikleri yönde değişmeye başladığını ve ekonominin 2011 yılının ortalarından itibaren dengelenme sürecine girdiğini gözlemlediklerini söyledi.
Euro Bölgesi'nde Artan Sorunlar ve Para Politikası
2011 yılının Ağustos ayından itibaren küresel büyümeye ve bazı Avrupa ülkelerindeki kamu borcu sorununa ilişkin endişelerin derinleşmesi nedeniyle küresel ölçekte riskten kaçınma eğiliminin arttığına ve risk iştahındaki oynaklığın tarihsel olarak yüksek seviyelere geldiğine şahit olduklarını ifade eden Başçı, bu dönemde gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışlarının hızlanması üzerine, uyguladıkları yeni politika çerçevesi dahilinde politika araçlarını sermaye girişlerinin hızlı olduğu dönemdekinin tersi yönde kullandıklarını söyledi. Gecelik borç alma faizini yükselterek faiz koridorunu daralttıklarını ve bankacılık sisteminin likidite ihtiyacını azaltmaya yönelik olarak Türk lirası zorunlu karşılıklarda bazı düzenlemeler yaptıklarını hatırlatan Başçı, ayrıca, döviz piyasasındaki dalgalanmaları sınırlamak amacıyla da bir dizi likidite tedbiri aldıklarını kaydetti.
Başçı, küresel ekonomiye dair giderek artan sorunların yurt içi iktisadi faaliyet üzerinde durgunluğa yol açma riskini azaltmak için de politika faizinde ölçülü bir indirime gittiklerini söyledi.
Türk lirasında Ağustos ayından itibaren küresel risk iştahının bozulmasıyla ortaya çıkan aşırı değer kaybı ve yılın son çeyreğinde fiyatı yönetilen, yönlendirilen ürünlerdeki ayarlamalar nedeniyle, enflasyondaki yükselişin öngörülenden daha hızlı olduğunu belirten Başçı, bu durumun orta vadeli enflasyon beklentilerini ve görünümünü etkilemesini engellemek amacıyla, Ekim ayında borç verme faizlerini önemli ölçüde artırarak faiz koridorunu yukarı doğru genişlettiklerini anlattı. Bu çerçevede, piyasaya yapılan fonlamayı ayarlayarak para piyasasındaki gecelik faiz oranlarının politika faizinden daha yüksekte oluşmasına izin verdiklerini ifade eden Başçı, diğer taraftan, gecelik faiz oranlarındaki artışın likidite koşullarında arzu etmedikleri bir sıkılaşmaya yol açmaması için de zorunlu karşılık oranlarını bir miktar düşürdüklerini kaydetti.
Ağustos ayından itibaren aldıkları önlemlerin, Avrupa ekonomisindeki belirsizliklere paralel olarak ortaya çıkan dalgalanmaların Türkiye ekonomisi üzerindeki olumsuz yansımalarının azaltılmasına önemli katkıda bulunduğunu ifade eden Başçı, döviz piyasasına yönelik yaptıkları düzenlemeler ve faiz koridoruna ilişkin Ağustos ve Ekim aylarında aldıkları kararlar neticesinde döviz kurlarındaki oynaklığın diğer gelişmekte olan ülkelere kıyasla daha sınırlı kaldığını bildirdi.
Ekim ayından itibaren uyguladıkları parasal sıkılaştırmanın oldukça etkili olduğunu anlatan Başçı, ''Faiz koridorunu yukarı doğru genişletmemiz ve likidite koşullarını sıkılaştırmamız gecelik piyasada oluşan faizleri önemli ölçüde artırdı. Getiri eğrisi kısa vadelerde daha belirgin olmak üzere tüm vadelerde yukarı kaymış bulunuyor. Ayrıca, yine aynı dönemde kredi faizlerinin de önemli ölçüde yükselmiş olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde kredilerdeki artışın makul oranlarda seyredeceğini ve iç talebin de ılımlı bir seyir izleyeceğini öngörmekteyiz'' dedi.
2012 Yılında Enflasyon Görünümü
2011 yılında makro finansal riskleri azaltmak amacıyla uyguladıkları politikaların sonuç verdiğini ve ekonomide dengelenme sürecinin başladığını gördüklerini anlatan Başçı, şöyle konuştu:
''Bununla birlikte, Ağustos ayından itibaren küresel risk iştahının zayıflaması sonucunda Türk Lirasında gözlenen aşırı değer kaybı ve yönetilen, yönlendirilen fiyatlarda yılın son çeyreğinde yapılan ayarlamalar nedeniyle enflasyon hedefin belirgin olarak üzerine çıkmış bulunuyor. Enflasyon beklentilerini kontrol altına almak ve orta vadeli enflasyon risklerini dengelemek amacıyla geçtiğimiz Ekim ayında güçlü bir parasal sıkılaştırmaya gittik. Bu sıkılaştırmanın enflasyon üzerindeki etkilerini yılın ilk aylarından itibaren görmeye başlayacağız. Ancak, döviz kuru hareketlerinin birikimli etkileri nedeniyle yıllık enflasyon bir müddet daha yüksek seviyelerde seyredecek. Bu yıl sonu itibarıyla döviz kuru ve emtia fiyatlarındaki gelişmelerin enflasyon üzerindeki etkisinin yaklaşık 5 puana ulaşacağını tahmin ediyoruz. Yönetilen/yönlendirilen fiyat ayarlamalarının etkisini ise aynı dönem için 1,6 puan olarak hesapladık. 2012 yılında bu bahsettiğim etkilerin kademeli olarak ortadan kalkmasıyla beraber enflasyonun yüzde 5 hedefine doğru yaklaşacağını tahmin ediyoruz.''
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, 2012-2013 yılları için olduğu gibi 2014 yılı enflasyon hedefinin de Orta Vadeli Program hazırlık sürecinde hükümet ile varılan mutabakata paralel olarak yüzde 5 olarak belirlendiğini bildirdi.
Başçı, Merkez Bankası Konferans Salonunda ''2012 Yılında Para ve Kur Politikası'' konulu basın toplantısında, önümüzdeki dönemde fiyat istikrarına odaklanırken finansal istikrarı da gözetmeye devam edeceklerini belirterek, mevcut konjonktürde küresel ekonomiye dair belirsizliklerin yüksek seviyelerde seyretmesi ve risk iştahındaki aşırı oynaklık nedeniyle para politikasındaki esnek yapıyı korumaları gerektiğini söyledi.
Başçı, uyguladıkları faiz koridoru sisteminin, sermaye akımlarındaki dalgalanmaların döviz kuru ve ekonominin geneli üzerinde yarattığı olumsuz yansımaların yumuşatılmasına katkıda bulunduğunu ifade ederek, ''Bu doğrultuda, küresel görünümdeki belirsizlik ve sermaye akımlarındaki oynaklık devam ettiği sürece faiz koridorunu aktif bir politika aracı olarak kullanmaya devam edeceğiz. Diğer bir ifadeyle, likidite miktarını ve gecelik piyasada oluşan faiz oranlarını iktisadi ve finansal gelişmelerin seyrine bağlı olarak gözden geçirmemiz söz konusu olabilecek. Bunun yanı sıra, bir haftalık repo ihaleleri, zorunlu karşılıklar ve diğer likidite araçlarını da fiyat istikrarı ve finansal istikrara yönelik riskleri dengelemek amacıyla kullanmaya devam edeceğiz'' diye konuştu.
Enflasyon hedeflerini hükümetle birlikte nokta hedef olarak belirlediklerini anımsatan Başçı, şunları kaydetti:
''Ülkemizde son yıllarda yaşanan yapısal dönüşüm, geçmişte uzun yıllar yüksek enflasyonla yaşamanın getirdiği katılıklar, kalite artışından kaynaklanan ölçüm yanlışlıkları ve Avrupa Birliği'ne yakınsama süreci gibi nedenlerden dolayı, bu aşamada gelişmiş ülkelere kıyasla görece yüksek bir enflasyon oranının hedeflenmesini uygun buluyoruz. Bu çerçevede, 2012-2013 yılları için olduğu gibi 2014 yılı enflasyon hedefi de Orta Vadeli Program hazırlık sürecinde hükümet ile varılan mutabakata paralel olarak yüzde 5 olarak belirlendi.''
Başçı, belirsizlik aralığının önceki yıllarda olduğu gibi önümüzdeki dönemde de her iki yönde 2 yüzdelik puan olarak korunacağını bildirerek, enflasyonun yıl içinde üçer aylık dönemlerin sonu itibarıyla yıl sonu hedefinden 2 yüzdelik puandan fazla farklılaşması durumunda, bu sapmaya nelerin yol açtığının ve hedefe ulaşabilmek için almış oldukları ve alınması gereken önlemleri Enflasyon Raporu aracılığıyla kamuoyuna açıklayacaklarını duyurdu.
Enflasyonun yıl sonunda belirsizlik aralığının dışında kalması durumunda hükümete açık mektup yazacaklarını dile getiren Başçı, 2011 yılı enflasyonunun, hedefin belirgin üzerinde gerçekleşecek olması nedeniyle Ocak ayı sonunda hükümete açık mektup göndereceklerini söyledi.
Para politikasının temel iletişim araçları olarak Enflasyon Raporunu ve Para Politikası Kurulu duyurularını kullanmayı sürdüreceklerini belirten Başçı, şöyle devam etti:
''Para Politikası Kurulu, aylık olarak toplanmaya devam edecek. Toplantının hemen ardından para politikası kararı ve kısa gerekçesi, geçtiğimiz yıl olduğu internet sitemizde açıklanacak. Kurulun ayrıntılı değerlendirmelerini içeren toplantı özetini ise toplantıyı takip eden 5 iş günü içinde İngilizce çevirisiyle aynı anda internet sayfamızda yayımlayacağız. Enflasyon Raporu yılda dört defa yayımlanmaya devam edecek. Kamuoyu ile iletişimimizin daha etkili şekilde yapılabilmesi amacıyla, Raporun tanıtımını yılda iki defa Ankara'da, iki defa da İstanbul'da basın toplantılarıyla yapacağız. Bunun yanı sıra, yılda iki kez yayımladığımız 'Finansal İstikrar Raporu', para ve kur politikası çerçevesine ilişkin kamuoyuyla paylaştığımız duyurular, Bankanın faaliyetleri ve para politikası uygulamaları hakkında Bakanlar Kurulu ile TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'na yılda ikişer defa yaptığımız sunumlar, her ay enflasyon verilerinin açıklanmasını takip eden iş günü içinde yayımladığımız 'Aylık Fiyat Gelişmeleri' raporu, banka ekonomistleriyle yaptığımız toplantılar önceki yıllarda olduğu gibi 2012'de de kamuoyunun bilgilendirilmesinde önemli rol oynayacak.''
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, ''Merkez Bankası 2002 yılından itibaren toplam 76,2 milyar ABD doları net döviz alımı gerçekleştirdi. Bu dönemde Merkez Bankasının döviz rezervleri de 73,3 milyar ABD doları artış göstererek 93,2 milyar ABD dolarına ulaşmış bulunuyor'' dedi.
Başçı, Merkez Bankası Konferans Salonunda ''2012 Yılında Para ve Kur Politikası'' konulu basın toplantısında, 2012 yılında da enflasyon hedeflemesinin yanı sıra dalgalı döviz kuru rejimi uygulamasına devam edeceklerini belirterek, uyguladıkları bu kur rejiminde döviz kurunu bir politika aracı olarak kullanmadıkları gibi nominal ya da reel herhangi bir kur hedeflerinin de bulunmadığını dile getirdi.
Dalgalı kur rejimi uygulamalarına rağmen Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerde güçlü döviz rezerv pozisyonuna sahip olmanın iç ve dış şokların olumsuz etkilerinin giderilmesine ve ülkeye duyulan güvenin artırılmasına büyük katkı sağladığını vurgulayan Başçı, şunları kaydetti:
''Döviz arzının döviz talebine kıyasla arttığı dönemlerde rezerv biriktirmek amacıyla döviz alım ihaleleri düzenliyoruz. 2011 yılı içinde küresel piyasalardaki dalgalanmalar nedeniyle döviz piyasasına ilişkin aldığımız kararları sıkça gözden geçirmek durumunda kaldık. Geçtiğimiz Temmuz ayında gerçekleştirilen Avrupa Birliği liderler zirvesinde alınan önemli kararların uygulanmasını ve piyasalara yansımasını yakından izleyeceğimizi belirterek, 25 Temmuz 2011 tarihinde döviz alım ihalelerini durdurduk. 4 Ağustos 2011 tarihinde yaptığımız Para Politikası Kurulu ara toplantısında, bazı Avrupa ülkelerindeki kamu borcu sorununa ve küresel büyümeye ilişkin endişelerin giderek güçlendiğini ve Temmuz ayındaki Kurul toplantısında işaret etmiş olduğumuz risklerin belirginleştiğini belirtmiştik. Para Politikası Kurulu olarak, gelişmelerin yakından izlenmesi ve gerek duyulması halinde uygun görülecek araç ve yöntemlerle piyasaya döviz likiditesi sağlanması konusunda mutabık kalmıştık.''
Başçı, 5 Ağustos 2011 tarihinden itibaren gerekli olan günlerde döviz satım ihaleleri yoluyla piyasaya döviz likiditesi sağlamaya başladıklarını anımsatarak, 9 Ağustos'tan geçerli olmak üzere Döviz ve Efektif Piyasaları döviz depo piyasasında Merkez Bankası taraflı işlemlerde borç verme faiz oranını ABD doları için yüzde 5,5'ten yüzde 4,5'e, euro için yüzde 6,5'ten yüzde 5,5'e düşürdüklerini söyledi.
''Bankalararası döviz piyasasında döviz likiditesinin akışkanlığının artırılmasına katkıda bulunmak amacıyla, uluslararası piyasalarda artan belirsizliklerin ortadan kalkmasına kadar, Merkez Bankası'nın Döviz ve Efektif Piyasaları döviz depo piyasasındaki aracılık faaliyetlerini 10 Kasım 2011 tarihinden itibaren yeniden başladık'' diyen Başçı, şöyle devam etti:
''Ayrıca, küresel krizin reel sektör üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak amacıyla ihracat reeskont kredileri uygulamasına yönelik olarak yeni düzenlemeler yaparak kredilerin limitini, 2,5 milyar ABD doları Eximbank'a tahsis edilmek üzere, 3 milyar ABD dolarına yükselttik. Reeskont kredileri, Türk lirası kullandırılması ve geri dönüşlerinin döviz cinsinden yapılması nedeniyle Merkez Bankası'nın döviz rezervlerini desteklemekte. Kredilerin bu niteliğini ve artan kullanım talebini dikkate alarak söz konusu kredilerin mevcut limitini 2012 yılının ilk üç aylık döneminde (4 milyar ABD doları Eximbank aracılığı ile olmak üzere) 4,5 milyar ABD dolarına çıkarmamız söz konusu olabilecek.''
Başçı, Merkez Bankasının 2002 yılından itibaren toplam 76,2 milyar ABD doları net döviz alımı gerçekleştirdiğini, söz konusu dönemde bankanın döviz rezervinin 73,3 milyar ABD doları artış göstererek 93,2 milyar ABD dolarına ulaştığını bildirdi.
Geçmişte olduğu gibi 2012'de de döviz piyasasının sağlıklı çalışması ve döviz likiditesinin desteklenmesi amacıyla, döviz arz ve talep gelişmelerini yakından takip ederek gerekli önlemleri imkanlar ölçüsünde ve basiretli bir şekilde almaya devam edeceklerini vurgulayan Başçı, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Önümüzdeki yılda da 4 Ağustos'ta aldığımız kararlar çerçevesinde küresel risk iştahına yön veren gelişmeleri yakından izleyerek gerek duyulması halinde uygun görülecek araç ve yöntemlerle piyasaya döviz likiditesi sağlamayı sürdüreceğiz. Bu çerçevede, gerektiği günlerde döviz satım ihaleleri düzenlemeye devam edeceğiz. Bu noktada, son dönemlerde piyasanın döviz ihtiyacının azalması nedeniyle önümüzdeki günlerde döviz satım tutarlarını daha düşük düzeylerde gerçekleştirmeyi öngördüğümüzü de ifade etmek isterim. Açılacak günlük döviz ihaleleri ile takip eden iki günde satılabilecek en yüksek tutarlar ve istisnai durumlar haricinde satımı yapılacak tutar, öngörülebilirliğin artırılmasına katkıda bulunmak amacıyla Para Politikası Kurulu toplantılarının ardından güncellenecek.''
''Döviz depolarının vadesi 1 haftadan 1 aya yükseltildi''
Bugün yayımladıkları basın duyurusuyla, küresel koşullardaki gelişmelere paralel olarak bankacılık sisteminin ihtiyaç duyabileceği döviz likiditesinin sağlanabilmesine destek olmak üzere aldıkları kararları kamuoyula paylaştıklarını anımsatan Başçı, 2 Ocak'tan itibaren bankaların Döviz ve Efektif Piyasaları Döviz Depo Piyasası'nda kendilerine tanınan borçlanma limitleri çerçevesinde Merkez Bankası'ndan alabilecekleri döviz depolarının vadesini 1 haftadan 1 aya yükseltiklerini bildirdi.
İleri dönemde küresel kredi piyasalarında derinleşebilecek sorunların bankacılık sisteminin döviz likiditesinde doğurabileceği olumsuz etkileri hafifletmek amacıyla, döviz depo piyasasında kendilerine tanınan borçlanma limitleri çerçevesinde Merkez Bankasından alabilecekleri döviz depolarının vadesini kademeli olarak 3 aya kadar artırabileceklerini kaydeden Başçı, döviz kurlarındaki gelişmeleri her zaman olduğu gibi yakından izlemeye devam edeceklerini, piyasa derinliğinin kaybolmasına bağlı olarak spekülatif davranışlar sonucunda kurlarda sağlıksız fiyat oluşumlarının tespit edilmesi halinde ise piyasaya alım ya da satım yönünde doğrudan müdahale edebileceklerinin altını çizdi.
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, 2012 yılında piyasadaki likidite koşullarını etkileyecek en önemli faktörlerin; para tabanı değişimi, Hazinenin TL cinsi Devlet İç Borçlanma Senedi (DİBS) itfa-ihraç farkı ve Merkez Bankasının piyasa ile gerçekleştireceği TL karşılığı döviz alış/satış işlemlerinin miktarı olacağını bildirdi.
Başçı, Merkez Bankası Konferans Salonunda ''2012 Yılında Para ve Kur Politikası'' konulu basın toplantısında, para politikası aracı olarak bir hafta vadeli repo ihale faiz oranının yanı sıra zorunlu karşılık uygulamaları ve likidite yönetimi stratejisini de para politikasının etkinliğini ve esnekliğini artırabilmek amacıyla aktif olarak kullanıma soktuklarını hatırlatarak, zorunlu karşılıklara ilişkin düzenlemeleri ve likidite yönetiminin operasyonel çerçevesini 2010 yılının son çeyreğinden bu yana para politikasının destekleyici araçları olarak etkin şekilde kullandıklarını söyledi.
Merkez Bankası Başkanı Başçı, likidite yönetiminin genel çerçevesini belirlerken; kısa vadeli faiz oranlarının belirlenen faiz koridoru içerisinde uygun görülen düzey civarında oluşmasının sağlanması, uygulanan likidite yönetimi stratejisi ile uyumlu şekilde para piyasalarının etkin ve istikrarlı çalışmasının sağlanması, ödemeler sisteminin kesintisiz çalışmasının temini, kullanılan araçların para politikasının etkinliğini desteklemesi, operasyonel yapının piyasalardaki olağandışı gelişmelere karşı yeterli esnekliğe sahip olması gibi amaçları hedeflediklerini kaydetti.
Bu amaçlara ulaşmak ve para politikasının etkinliğini artırmak için likidite yönetiminin genel çerçevesini oluştururken, piyasadaki likidite düzeyini ve likiditenin sistem içindeki dağılımını da dikkate aldıklarını anlatan Başçı, kullanılacak likidite yönetimi araçlarının çeşitlerini ve vadelerini piyasadaki likidite düzeyi ve ekonomik konjonktürü göz önüne alarak belirlediklerini anlattı.
Zorunlu karşılık oranları
Başçı, 2011 yılının ilk yarısında hem fiyat istikrarına hem de finansal istikrara ilişkin riskleri azaltabilmek amacıyla zorunlu karşılık oranlarını önemli ölçüde artırarak, bankacılık sisteminden yaklaşık 40 milyar lira likidite çektiklerini hatırlattı.
Ağustos ayından itibaren Türk lirası zorunlu karşılık oranlarında yaptıkları indirimlerle bankacılık sistemine yaklaşık 14 milyar lira kalıcı likidite sağlamış olduklarını anlatan Başçı, ayrıca Türk lirası yükümlülükler için tesis edilmesi gereken zorunlu karşılıkların ABD doları, avro ve altın cinsinden tutulabilmesi imkanının bankalarca çok büyük ölçüde kullanılması ile bankacılık sisteminin likidite ihtiyacının 23 Aralık 2011 itibarıyla yaklaşık 24 milyar lira azaldığını kaydetti.
Başçı, 2012 yılında piyasadaki likidite koşullarını etkileyecek en önemli faktörlerin; para tabanı değişimi, Hazinenin TL cinsi DİBS itfa-ihraç farkı ve Merkez Bankasının piyasa ile gerçekleştireceği TL karşılığı döviz alış/satış işlemlerinin miktarı olacağını söyledi. Küresel piyasaların görünümünün ve risk iştahının çok hızlı değişebilmesi nedeniyle Türkiye'nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımlarında büyük dalgalanmalar olabildiğini geçmişte de tecrübe ettiklerini anlatan Başçı, bu nedenle, Merkez Bankasının piyasayla gerçekleştireceği TL karşılığı döviz alım ve satım işlemlerinin miktarına ilişkin belirsizliklerin, 2012 yılı için likidite koşullarına dair net bir öngörüde bulunmalarını zorlaştırdığını belirtti.
Başçı, Merkez Bankasının 2012 yılı boyunca düzenli döviz alım veya satım ihalesi yapmaması halinde piyasadaki likidite açığının yönetilebilir düzeylerde seyretmeye devam edeceğini öngördüklerini bildirdi.
Geçen yıl oluşturdukları, 2011 yılında vadesi gelen kısmını yeniledikleri Merkez Bankası açık piyasa işlemleri portföyü kıymetlerinin toplam nominal 4,3 milyar liralık kısmının vadesinin 2012 yılında geleceğini anlatan Başçı, söz konusu DİBS'lerin vadesi gelecek olanlarını 2012 yılında uygun görülen aylarda aylık DİBS alım ihale programları ile yenilemeyi planladıklarını söyledi. Başçı, bu işlemler dışında DİBS alımı yapmayı planlamadıklarını ancak elbette aşırı düzeyde likidite sıkışıklığı koşullarının yaşanması halinde ilave DİBS alımı seçeneğini saklı tuttuklarını söyledi.
Likidite Yönetimi Operasyonel Çerçevesi
Başçı, Merkez Bankası bünyesindeki Bankalararası Para Piyasasında gecelik vadede borçlanma ve borç verme faiz oranlarını ilan etmeye devam ederken Geç Likidite Penceresi imkanını da sürdüreceklerini belirtti.
Bir hafta vadeli repo ihalelerine piyasada likidite ihtiyacı olduğu sürece devam edeceklerini, bununla birlikte 2011 yılında aktif olarak kullandıkları faiz koridoru uygulamasını 2012 yılında da aktif olarak kullanacaklarını ifade eden Başçı, bu çerçevede bir hafta vadeli repo ihalesi ile yapacakları Türk lirası fonlama miktarını gerekli gördükleri aşağı veya yukarı yönlü ayarlayabileceklerini kaydetti.
Bir hafta vadeli repo ihalelerini, tespit edecekleri faiz oranından miktar ihalesi yöntemine göre gerçekleştirmeye devam edeceklerini anlatan Başçı, mevcut uygulamada olduğu gibi, her bir kuruluşun ihalelere verebileceği toplam teklif tutarını, ilan edilen ihale tutarının en fazla yüzde 20'si ile sınırlandıracaklarını belirtti. Başçı, bankaların likidite yönetimlerini kolaylaştırmak ve toplam fonlama maliyetlerini öngörebilmelerine yardımcı olmak amacıyla, halen uygulanmakta olduğu gibi, bir hafta vadeli repo ihalesi ile sağlamayı planladıkları asgari fonlama miktarı hakkında kamuoyunu düzenli olarak bilgilendireceklerini söyledi.
Bir hafta vadeli repo ihalelerine ek olarak, küresel ekonomik gelişmeleri dengelemek ve likiditenin daha etkin dağılmasına katkıda bulunmak amacı ile her hafta Cuma günü bir ay vadeli repo ihalesi düzenleyeceklerini açıkladıklarını anımsatan Başçı, bir ay vadeli repo ihalelerinin geleneksel yöntemle gerçekleştirileceğini, bankaların ihalelere gönderebilecekleri toplam teklif miktarının ilan edilen ihale miktarı ile sınırlı olacağını belirtti. Başçı, ayrıca aylık vadede yapmayı planladıkları azami toplam fonlama miktarı ile her bir ihale için ilan edilecek ihale miktarının üst sınırına ilişkin kamuoyunu düzenli olarak bilgilendireceklerini, küresel koşulların gerektirmesi halinde bir ay olan fonlama vadesini üç aya kadar uzatabileceklerini bildirdi.
Başçı, gün içinde likiditenin öngörülemeyen nedenlerle aşırı şekilde azalması ve bu durumun para piyasası faiz oranları üzerinde aşırı baskı yaratması halinde, gerek görülürse, saat 11.00'de gerçekleştirdikleri olağan repo ihalesine ilave olarak daha sonra geleneksel ihale yöntemiyle bir hafta vadeli 'Gün İçi Repo İhalesi' de açabileceklerini söyledi.
''Finansal istikrarı gözetmeye devam edeceğiz''
Finansal istikrarı gözetmeye devam edeceklerini, bu amaçla para politikası ve likidite yönetimini etkinleştirmeye yönelik uygulamaları sürdüreceklerini, şimdiye kadar olduğu gibi gelecek dönemde de likidite yönetimi stratejisinde ortaya çıkacak ihtiyaçlara göre değişikliklere gidebileceklerini ifade eden Başçı, bu kapsamda bir hafta vadeli repo ihale faiz oranının yanı sıra faiz koridoru ile zorunlu karşılık uygulaması gibi diğer araçları da kullanmaya devam edeceklerini kaydetti.
Başçı, zorunlu karşılıkları, küresel konjonktürde yaşanan hızlı değişimlerin devam etmesi halinde 2012'de de kullanmaya devam edeceklerini, küresel ekonomideki sorunların derinleşmesi ve yurt içi iktisadi faaliyetteki yavaşlamanın belirginleşmesi halinde zorunlu karşılıkların genişletici yönde kullanılabileceği gibi sermaye akımlarının tekrar hızlanması halinde zorunlu karşılık uygulamasında sıkılaştırıcı düzenlemeler yapılabileceğini belirtti.
Son küresel ekonomik krizden çıkarılan en önemli dersin, finansal sistemin yüksek kaldıraçla çalışmasının orta ve uzun vadede ekonomik tahribata yol açabileceği olduğunu anlatan Başçı, yüksek kaldıraçla çalışmaktan kaynaklanabilecek risklerin ortaya çıkmadan önlenebilmesi için mevcut duruma kıyasla kaldıraç oranlarını aşırı düzeylere çıkaran bankalara ek zorunlu karşılık uygulanmasının söz konusu olabileceğini sözlerine ekledi.
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, Avrupa'da finansal krizin çözümüyle ilgili çalışmalar yapıldığını, fakat bunların biraz uzun sürdüğünü belirterek, ''Dolayısıyla geç çözüm senaryosu şu anda gündemde'' dedi. Başçı, bu geç çözümün arzu edilmeyen ''başka ülkelere bulaşma etkilerinin'' de gözlemlendiğini vurguladı.
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, Banka Konferans Salonunda düzenlediği ''2012 Yılında Para ve Kur Politikası'' konulu basın toplantısının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Avrupa'daki finansal krizin atlatılıp atlatılmadığı yönündeki bir soru üzerine Başçı, Ağustos ayında Avrupa'da liderler zirvesinde alınan kararlar ve çizilen yol haritası konusunda ''erken çözüm senaryosu ve geç çözüm senaryosu'' olmak üzere iki senaryodan bahsettiğini hatırlatarak, ''Burada çözümün olmaması mümkün değil, mutlaka çözümün olması gerekiyor. Dolayısıyla ya erken olacak ya geç'' dedi.
Aradan geçen aylar sonrasında henüz çözümün tam olarak sağlanamadığını belirten Başçı, dolayısıyla şu anda geç çözüm senaryosunun gündemde olduğunu söyledi. Başçı, şu değerlendirmelerde bulundu:
''Ama çözüm olacak, çünkü olmak zorunda. Ardı ardına yapılan liderler zirvesi sonrasında gelinen noktada göze çarpan; bir takım ufak tefek eksiklikler bir yandan giderilirken, diğer yandan alınması gereken kararlar alınıyor, kurumsal yapı oluşturulmaya çalışılıyor, sadece biraz uzun sürüyor. Bunun da arzu edilmeyen bulaşma etkileri, diğer ülkelere bulaşma etkileri maalesef gözlendi. İtalya konuşuluyor bugün ve diğer bazı ülkeler konuşuluyor. Dolayısıyla geç çözüm senaryosu gündemde.''
Merkez Bankası ihalelerinde bir aylık faizlerin nerede oluşacağının sorulması üzerine Başçı, miktar ihalesi ve geleneksel ihale olmak üzere iki ihale usulü bulunduğunu hatırlatarak, miktar ihalesinde 5,75'ten gelen teklifleri aldıklarını söyledi. Geleneksel ihale usulünde ise hem miktar hem de fiyat tekliflerinin toplandığını ve geleneksel bir şekilde likiditenin dağıtıldığını kaydeden Başçı, dolayısıyla piyasa şartları nerede oluşursa, bir aylık faizin de orada oluşacağını kaydetti. Başçı, ''Bir aylık faiz 5,75'in oldukça üzerinde oluşacak, cuma günü yaptığınız zaman onu göreceksiniz'' dedi.
Elimizde geniş bir hareket alanı
Şu anda ellerinde son derece geniş bir hareket alanı bulunduğunu ifade eden Başçı, hem döviz ihalelerinde şu anda uygulamakta oldukları yeni yöntemin hem de faiz koridorunun kendilerine çok geniş bir hareket alanı sağladığını söyledi. Başçı, dünyada şartların çok hızlı ve anlık değişebileceği için bu tür bir esnekliğe şu anda ihtiyaçları bulunduğunu da vurguladı.
Bankalarla ilgili son açıklanan tedbirin tamamen önleyici bir tedbir olduğunu ve hiçbir bankaya maliyet getirmeyeceğini kaydeden Başçı, 2019 yılında Basel 3 kaldıraç oranlarının devreye gireceğini, fakat şu anda Türk bankalarının hepsinin Basel 3 kaldıraç oranlarıyla uyumlu olduğunu ve hiçbir sıkıntının bulunmadığını bildirdi. Başçı, ''Biz şunu şimdiden yapalım diyoruz; bu kaldıraç oranlarının durumu gayet iyi, iyi kalmaya devam etsin. 2019 yılına kadar bu şekilde gayet sağlıklı düzeylerde kalmaya devam etsin. Onun caydırıcı yanı var. Yani marjinal, aşırı uçlara bir banka giderse ki şu anda gitmiyor, o zaman onlara şimdiden söyleyelim ki o şekilde aşırı borçlanma, aşırı kaldıraç davranışına hiç kimse kimse girmesin. Bu uzun vadeli bir tedbir. Onun detayları çalışılacak'' dedi.
Yurt dışından döviz talebi yok
Döviz piyasalarıyla ilgili sorular üzerine Başçı, şu anda piyasanın döviz talebinin oldukça azalmış durumda olduğunu bildirdi. Döviz talebinin ağırlıklı olarak yurt içinden kaynaklandığını, bunun bir kısmıyla cari açığın finanse edildiğini, bir kısmının da kurumsal talep olarak yine yurt içinden geldiğini kaydeden Başçı, yurt dışından ise çok fazla döviz talebi olmadığını vurguladı.
Başçı, ''O yüzden biz de ortalama döviz satım miktarını kademeli bir şekilde aşağı çekiyoruz, ama tam da sıfırlamıyoruz. Orada pencereyi açık tutuyoruz ki beklenmeyen, anormal bir gelişme olursa, hızlı bir şekilde orada döviz talebine cevap verelim, eğer ihtiyaç görürsek. Öyle esnek bir sisteme geçtik'' diye konuştu.
2007 - 2024 © Tüm hakları saklıdır.. gizlilik politikası | feragatname