Bakan Dinçer, 2011 yılında bakanlığının yaptığı çalışmalara ve 2012 yılında eğitim alanında yapılacak projelere ilişkin AA muhabirlerinin sorularını yanıtladı.
Soru: Okul öncesi eğitimde Türkiye'nin aldığı önemli mesafeler var. 2011'de okul öncesi eğitimde gelinen duruma bakıldığında hedefleriniz nelerdir?
Bakan Dinçer: Şu ana kadar okul öncesi eğitimle ilgili genelde iki tür uygulama yaptık. Bir nüfusun özelliğine göre, okulun imkan ve şartlarına göre ana sınıfları açtık. İki, anaokulları en az dört derslikli, beş derslikli ve müstakil anaokulları programları uyguladık, altyapı itibariyle bakıldığında. Son bir yıldır artık ana sınıfından çok anaokulu açmayı tercih ediyoruz. Müstakil, hakikaten anaokulu olarak tasarlanmış, önünde çocukların oynayabileceği, oyun alanlarının, yeşil alanların olduğu, önünde kum havuzlarının ve çocuk bahçelerinin, parkının olduğu bir okul tasarlıyoruz ve onu uyguluyoruz.
Bunlar çok büyük maliyetlere de oluşmuyor aslında. Maliyet itibarıyla çok makul düzeyde gerçekleşiyor. Görebildiğimiz kadarıyla hızla tüm Türkiye'de okul öncesi eğitim için ihtiyaç duyulan altyapıyı tamamlamak üzereyiz. Şu anda yaklaşık 71 ilimizde zaten pilot uygulama yapıyoruz ve yüzde 100'e ulaşmak için hedef belirlemişiz. Pek çok ilimizde bu oranlar yüzde 80'lerin, yüzde 85'lerin üzerine çıktı. Biz genel, ulusal ortalamada bu oranın yüzde 67 olduğunu ifade ediyoruz. Ama 2012-2013 eğitim öğretim yılında geri kalan 10 ilimizi de tekrar pilot uygulamaya alacağız. Böylece 2012-2013 eğitim öğretim yılından sonra yüzde 100'lük bir hedefe ulaşmayı planladık. Çok büyük ihtimalle bunu gerçekleştirme şansımız olacak kanaatindeyim. Yüzde 100'e ulaştığımızda 5 yaş zorunlu olacak.
Soru: Zorunlu okul öncesi eğitim yaşının 5 yaşından aşağı çekilmesi planlanıyor mu?
Bakan Dinçer: Zaten 3 ve 4 yaşındaki çocuklarımızı okullarımıza kabul ediyoruz. Şayet imkanlarımız yeterli ise 3 ile 5 yaş arasındaki çocuklarımızı şu anda ana okullarına kabul ediyoruz. Bu oranda da oldukça iyileştirmeden bahsettim. Yaklaşık yüzde 43'lük bir orana ulaşmış vaziyetteyiz. 5 yaş zorunlu hale geldikten sonra 3 ile 4 yaş grubunda da çok büyük ihtimalle okullaşma oranlarımız yükselecek.
Soru: Öğrencilere yönelik çalışmalar hakkında bilgi verebilir misiniz?
Bakan Dinçer: Çocuklarımızın okullarla ilgili ciddi sorunları var. Sadece okula, dersliğe ve sınıfa sıkışıp kalmayla ilgili bir sorunu var. Çocuklarımız çok yoğun bir şekilde sadece öğrenmeyi sanki derslikte alabilecekmiş gibi bir algılamayla yetiştiriliyor. Yine çocuklarımız sanatla, sporla ilgili konularda yeteri kadar motive edilemiyor. Çocuklarımız hep bir sınav hazırlığı içinde yetişiyorlar. Çocuklarla yaptığımız görüşmelerde, mesela İstanbul'da yaklaşık 8 bin öğrenciyle yapılan bir çalışmamız oldu, en çok şikayet ettikleri sorun neler diye baktığımızda, sosyal etkinliklerin olmadığına dair şikayetlerin, çok üst düzeyde gerçekleştiğini görüyoruz. Sadece sınav odaklı çalışıyor olmak, onlar için çok büyük sorun oluşturuyor. Biz bu sorunu aşacak tedbirler de almalıyız diye düşündük. Hem ilköğretimde hem ortaöğretimde hem de mesleki eğitimde, Öğrenci İşleri ve Sosyal Etkinlikler diye grup başkanlığı oluşturduk.
Doğrudan doğruya çocuklarımızın ders dışındaki etkinliklerini planlayacak, buna dair bir takım öğrenme süreci tasarımı yapacak bir çabaydı bu. Buna paralel bir şekilde 'Okullar Hayat Olsun' diye bir projeyi başlattık. Bu proje çocuklarımızın okulun dışında da bir öğrenme süreci yaşayabileceklerini belki ima eden bir proje oldu. Dersliğin dışında kütüphanede, bilgisayar laboratuvarında ve bunların etkin kullanımında, koridorlarda, okul bahçesinde, annesi ve babasıyla yaşadığı evde bir öğrenme sürecini genişletelim diye düşündük. O yüzden okul bahçelerini yeniden tasarlıyoruz, kütüphane ve bilgisayar laboratuvarlarını yeniden tasarlıyoruz. 'Z' kütüphane başlığında yeniden ele alacağız ve bunları çocuklarımızın günlük kullanımına da açacağız. Sadece formal bir mekanlar olarak değil aynı zamanda o mahallenin, ebeveynlerin ve çocukların eğitimin dışında da kullanacağı mekanlara dönüştüreceğiz ki bu yapıda çocuklarımız biraz da geniş bir alana taşabilsin diye. Onun ötesinde belki zaman içerisinde, henüz bununla ilgili gelişmeler yok, ama zaman içinde sportif etkinlikler, diğer sosyal etkinlikler ve sanatla ilgili çabalar üzerinde yoğunlaşan uygulamalar için arkadaşlarımız çalışıyor.
Okulların Yüzde 93'ünde İkili Eğitim Yapmıyoruz
Soru: Türkiye genelinde şu andaki derslik ihtiyacı nedir? Buna bağlı olarak birleştirilmiş sınıf ve ikili eğitim uygulamaları var. Bunların kaldırılması ya da bunların sayılarının azaltılması gibi bir çalışma gündemde midir?
Bakan Dinçer: Hem ikili eğitim hem de birleştirilmiş sınıflarla ilgili yapılan eleştiriler, biraz geçmişteki alışkanlıklara dayalı olarak ortaya konuluyor diye düşünüyorum. Çünkü şu anda tüm Türkiye'de ikili eğitim yaptığımız okul oranı yüzde 7 civarında, hatta daha düşük. Yüzde 93'ünde artık ikili eğitim yapmıyoruz. Birleştirilmiş sınıflar, eğitim altyapısının yetersizliği sebebiyle uygulamaya koyduğumuz bir yöntem olmaktan uzaklaştı artık. Birleştirilmiş sınıflar daha çok giderek nüfusu azalan ve yeteri kadar çocuğun olmadığı köylerimizde, mahallelerimizde yaptığımız bir uygulamaya dönüştü.
Bu boyutuyla dünyanın pek çok ülkesinde birleştirilmiş sınıf uygulaması yapılabilir, yapılıyor. O açıdan bakıldığında birleştirilmiş sınıflara dayalı bir eleştiri artık Türkiye gerçeğini çok fazla yansıtmıyor. İkili eğitimin bütünüyle tekliye dönüştürülmesi için ise yoğun bir çaba sarf ediyoruz. Bunun için de standardımızı belli. Derslik başına en fazla 30 öğrenci ve tekli eğitim zaten Milli Eğitim Bakanlığının stratejik hedefi. Derslik ihtiyacı bunun için en önemli altyapıyı oluşturmakta.
Cumhuriyet Tarihi Boyunca Yapılan Dersliğin Yarısı, 8 Yılda Yapıldı
2003'e kadar Türkiye'de yapılan tüm derslik sayısı 334 bin 500 civarında. 2003'ten bugüne kadar yapılan derslik sayısı ise 169 bin 200 civarında. Başka bir ifadeyle tüm Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan dersliğin yarısı aşağı yukarı geçtiğimiz sekiz yıllık sürede yapıldı. Tekli eğitime geçmek veya 30 öğrenci sınırını korumak için hala yaklaşık 160 bin civarında dersliğe ihtiyacımız var. Eğer ortaöğretimdeki okullaşma oranını yüzde 90'ın üzerine çıkarırsak, ilköğretimde ve okul öncesi eğitimde de okullaşma oranını yüzde 100'e ulaştırırsak, mesleki eğitimde de ortaöğretim içindeki payı yüzde 55'in üzerine taşıma imkanımız olursa bütün bu varsayımlardan hareketle baktığımızda 200 bin, 205 bin civarında dersliğe ihtiyacımız var.
Bunların hepsi, bugünkü şartlar ve bugünkü sosyal sorumluluk kapsamında yapılan katkılar hesap edilirse 6-7 yıllık sürede çözülebilecek gibi görünüyor. Eğer kaynaklar artırılırsa kısa zamanda çözme imkanımız da olacak.
Hayırseverlere Gıpta Ediyorum
Soru: Hayırseverlerin okul ya da derslik yapımı konusundaki katkılarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bakan Dinçer: Her şeyden önce teşekkür etmek istiyorum. Hakikaten Türkiye'de okul yapımında hayırseverlerimizin inanılmaz bir katkısı oluyor. Ben o insanlara gıpta ediyorum ve o insanların yaptığı her katkı için buradan kendilerine teşekkür ediyorum ve minnet duyduğumuzu ifade etmek istiyorum. Onların bu katkılarını biz unutmuyoruz ve hatıralarını yaşatacak tedbirleri alıyoruz zaten.
2003-2010 yılında yapılan okullarda, dersliklerde hayırseverlerin payı da oldukça yüksek. Yaklaşık 32 bin civarında derslik, hayırseverlerce yapıldı. Geçtiğimiz gün Gaziantep'te konuyla ilgili bir program organize ettik, orada inanılmaz bir destek bize sağlandı. Aşağı yukarı 3 bin civarında derslik için bize söz verdiler. Böyle bakılacak olursa hayırseverlerin katkısını, İMKB'nin yaptığı katkıları, Milli Piyango İdaresinin katkıları, TOKİ'nin ortaya koyduğu çabaları, MEB'in çabalarının üzerine ilave ettiğimizde bu konuda toplumda çok ciddi bir duyarlılık olduğunu ifade etmek ve bunu minnetle anmak gerekir kanaatindeyim.''
Taşımalı Eğitim Ülke Şartlarında Kaçınılmaz
Soru: Zaman zaman taşımalı eğitim görüntüleri televizyonlara yansıyor. Taşımalı eğitim konusunda neler yapmayı planlıyorsunuz?
Bakan Dinçer: Taşımalı eğitim, ülkenin coğrafi şartlarını, kent ve kır yaşam oranlarını, kırsaldaki yaşam şartlarını göz önüne aldığımızda ülkemiz için kaçınılmaz bir durum. Nüfus azaldıkça, köylerdeki göç oluştukça belki birçok okulda eğitim yapma şansımız kalmıyor ve bunlar için bir takım standartlar koyarak taşımaya yöneliyoruz. Burada iki hususun altını çizmekte yarar görüyorum. Onlardan birincisi; aşağı yukarı 17 milyon öğrencisiyle 700 binden fazla öğretmeniyle veya eğitim hizmeti veren insanıyla aşağı yukarı 3 bin-4 bin civarında çalışan personeliyle çok büyük, çok geniş bir aileyiz. 42 binden fazla okulda eğitim görüyoruz, özel okulları bu sayıya dahil etmeden sadece devlet kurumlarını kast ediyorum. Bu kadar geniş bir aile içinde ülkemizin herhangi bir köşesinde bir okulda veya bir servis aracında, bir yemekhanede ortaya çıkmış bir problem çoğu kere eğitim sisteminin temel sorunuymuş gibi sunulması halinde burada bir haksızlık yapılıyor. Ben gerçekten de hiçbir okulumuzda, hiçbir servisimizde ve hiçbir yemekhanemizde, yurdumuzda bir sorun çıkmasın diye çaba sarf etmeliyim, ediyoruz da zaten. Bütün gücümüzle bir sorun oluşmasın diye düşünüyoruz.
Yaklaşık 17 milyon öğrenci içerisinde veyahut da 700 bin öğretmen içerisinde bazen kontrol edemediğimiz bir durum ortaya çıkıyorsa bunun tüm eğitim camiasını töhmet altında bırakacak şekilde kullanılması bence bir haksızlık, bu boyutuyla bakmak lazım. İkincisi biz bütün tedbirimizi alarak bu işleri çözmek için çaba sarf ediyoruz. Umarız bundan sonra bu tip sorunlar çok fazla yaşanmaz. Dolayısıyla taşımalı sistemin kendisinden kaynaklandığından dair problemler Bakanlığımızın kontrol edebildiği faktörlerse bunları çözmek için çaba sarf ederiz. Ancak mesela son yıllarda mahkemenin aldığı kararlar var, bizim gerçeklerimizden uzak.
Yahut bazen bizim ihtiyaçlarımızı karşılamayacak kararlar da verilebiliyor, tabii ki onların da belki göz önüne aldığı bir takım mevzuatları göz ardı etmeksizin söylüyorum, ama bugünlerde servislerde özellikle 12 yaşın üzerindeki araçların kullanılmasıyla ilgili problemler yaşıyoruz. İhaleye girenler karlıklarını artırmak için mahkemenin verdiği bir karara dayanarak 12 yaş üzerindeki araçları kullanmayı tercih eder hale geldiler. Çünkü amortisman maliyetleri olmuyor. Bu ise uzun yollarda çocukların hırpalanması gibi sonuç doğurdu. Buna benzer sorunlar bazen bizim kontrolümüzün dışında da çıkabiliyor. Özetle şunu söylemek lazım, her şeye rağmen bu kurumun yöneticileri bizleriz ve çocuklarımızın olumsuz şartlarda eğitim almasını ortadan kaldıracak tedbirleri almak bizim görevimiz.
Önemli Olan Sınav İhtiyacını Ortadan Kaldıracak Tedbirleri Almak
Soru: İlköğretim 6. ve 7. sınıflarda kaldırılan 8. sınıflar için uygulanan Seviye Belirleme Sınavı (SBS) bundan sonraki süreçte yeniden uygulanmaya devam edecek mi, başka bir sınav olarak mı uygulanacak, yoksa tamamen kaldırılacak mı?
Bakan Dinçer: Bu konuda şimdiden bir şey söylemek çok zor, daha doğrusu ben en azından söylemek istemem. Benim bakış açıma göre, ortada bir sorun varsa, yani ortada 'sınav' diye bir sorun varsa bu sadece sınavdan ibaret bir sorun değil. Bunun eğitimin diğer boyutlarına bakıldığında okul sayısı, program sayıları, okul çeşitliliği, program çeşitliliği, nitelikli okullarınızın sayısı, derslikleriniz, derslik başına düşen öğrenciniz, öğrencilere sunduğunuz fırsat eşitliği ve imkanların eşitliği gibi pek çok sorun aslında bir başka sorunu ortaya çıkarıyor ve etkiliyor olabilir. Eğer sizin kastınız şu ise 'Bundan sonra sınav yapmayacağız' türü bir karar ise bunu ortaya koyduğunuzda, o zaman nitelikli eğitim yapan okulların sayısı da mevcutla sınırlıysa oraya gitmek isteyen öğrencileri nasıl seçeceksiniz. Çünkü o zaman oraya olan talebin göz önüne alınması gerekecek.
Arzın ve talebin dengesiz olduğu bir yerde eğer siz arz ve talep üzerine tedbirler almak için çaba sarf etmez, onun yerine o arz ve talebi dengeleyecek argümanları, araçları gözden geçirmeye kalkarsanız bence bu çok yetersiz bir çaba olarak ortaya çıkar. O açıdan bakıldığında ben meseleyi bütünüyle bu boyutlarıyla ele almak gerektiği kanaatindeyim. Fırsat eşitliği arttıkça ki bu konuda ülkemiz çok ciddi gelişim sağlıyor, özellikle teknolojik altyapılar daha da yaygınlaştıkça bu soruların cevabını verebileceğimizi zannediyorum. Önemli olan sınavı bir kararla ortadan kaldırmak yahutta bir kararla sınava şekil değiştirtmek değil, önemli olan sınav ihtiyacını ortadan kaldıracak tedbirleri almaktır ve ben doğrusu ona yönelik çalışmaları daha çok tercih ediyorum. Bu biraz da uzun vadeli, biraz daha yorucu, belki biraz daha temelden meseleye bakış gerektirdiği için eleştirilebilir, ama ben doğrusu o yolu tercih ediyorum biraz.
Soru: Katsayıyla ilgili düzenlemenin ardından meslek liselerine yönelimin ne yönde olmasını bekliyorsunuz?
Bakan Dinçer: Her şeyden önce katsayı probleminin ortadan kalkmış olması meslek liseleri için ciddi bir engeli ortadan kaldırmış oldu. Bunun çocuklarımızın meslek liselerine gitmesi konusunda bir motivasyon sağlayacağını doğrusu düşünüyorum. Ancak meslek liselerine gidişin, meslek liseleriyle oranın veya mesleki eğitimin, sadece bu sorunun ortadan kalkmasıyla çözüleceğini var saymak da doğru değil. Bizim meslek liselerimize yönelik başka sorun alanları da var. Mesela piyasanın ihtiyaç duyduğu eğitimi ve kabiliyeti, eğitimi verip veremediği, yetenekleri kazandırıp kazandıramadığı meselesi.
Programlarda piyasaya, ihtiyaçlara uygunluğun mutlaka sağlanması lazım. İkincisi, belki piyasaya ihtiyaca uygunluğun devamı olarak belki başka bir şey söylemek lazım, özellikle bizim atölye ve laboratuvarlarımızda teknolojinin çok süratli eskimesi sebebiyle orada öğrettiğimiz ve kullandığımız teknolojilerin piyasada farklılaşmış olması sebebiyle yetersizliklerin ortaya çıktığını görmek lazım. İkincisi ise mesleki eğitim gören çocukların istihdamının kolaylaşmasıyla alakalı tedbirlerin olması lazım. İnsanlar meslek lisesinde okuduklarında daha kolay istihdam edilebildiklerini görürlerse okullara daha çok motive olacaklardır. O açıdan bu boyutlarıyla bakıldığında yeni tedbirler almaya ihtiyaç var kanaatindeyim.
Mesleki eğitimin her şeyden önce piyasaya ve piyasa aktörlerine yakın olması gerekir. Bunun için özel tedbirler için çaba sarf ediyoruz. Bundan sonraki safhada, mesleki eğitimde okuyan çocuklarımızın özellikle stajlarının işletme ortamında yapılması ve bununla ilgili gerekli teşvik tedbirlerinin alınması ve eğitimler bittikten sonra da istihdam edilmeleriyle ilgili tedbirlerin artırılması konusunda çaba sarf etmek gerekecek.
Soru: 2012 yılına yönelik mesajınız nedir?
Bakan Dinçer: Öncelikle tüm eğitim camiasına, öğretmenlerimize ve çocuklarımıza, velilerine ve tüm halkımıza yeni yılın hayırlar getirmesini temenni ediyorum, mutlulukla, sağlıkla bir ömür diliyorum.
2007 - 2024 © Tüm hakları saklıdır.. gizlilik politikası | feragatname