Tuzla Kaymakamlığı Harita ve Yol Tarifi
Tuzla Kaymakamı Mümin Heybet
1964 yılında Ödemiş’te doğan Sayın Mümin Heybet, ilk ve orta öğrenimini İzmir’de tamamladıktan sonra, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünü tamamladı. Eskişehir Kaymakam adayı olarak Mülki İdare Amirliği mesleğine girdi.
Bir yıllık yurtdışı stajından sonra Hadim Kaymakam Vekilliği görevinde bulundu. 77.Dönem Kaymakamlık Kursunu başarıyla tamamlayıp, Sarıoğlan Kaymakamlığı’na atandı. Sırasıyla Kemaliye, Cizre, Bigadiç Kaymakamı olarak görev yaptı.
Cizre Kaymakamlığı sırasında yürüttüğü, Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması çalışmalarından ötürü, Türkiye Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Vakfı (TAÇSAV) tarafından, 1998 yılında Yılın Bürokratı seçildi.
Şırnak İli Cizre İlçesinde, Kaymakam olarak görev yaptığı sırada, Şırnak İl ve İlçelerini Geliştirme Vakfının yaptırdığı okula, “Kaymakam Mümin Heybet İlköğretim Okulu” adı verildi. Japonya’da “Ülkeye Özgü Afet Yönetimi Eğitimi Projesi” seminerine katılarak, bu konuda eğitim aldı. Bigadiç Kaymakamlığından, Şarköy Kaymakamlığı görevine atanan Sayın Heybet, 26 Ağustos 2008 ‘den bu yana Tuzla Kaymakamlığı görevini yürütmektedir.
Milli Güvenlik Akademisi’nin 61. Dönem mezunu olan Sayın Mümin Heybet, ayrıca çok sayıda hizmet içi kurs ve programlarına katılmıştır. Orta derecede İngilizce bilmekte olup, evli ve 2 çocuk babasıdır.
Tuzla İlçesi Hakkında
Osmanlı öncesi de bir yerleşim birimi olan Tuzla, J.Pargorire (1872-1907), Dymotionlu Stophanes'in eserinde İzmit Körfezi ile ilgili kısımda Akritas Burnu ile bilindiğini aktarır. Burası bir Rum balıkçı köyü idi.
Tuzla'nın en eski tarihi Bakırtaş (Kalkolotik çağa) dönemine kadar gitmektedir. Tuzla İlkokulu'nun yapımı sırasında Bakırtaş (Kalkolotik çağa) dönemine ait çanak çömlek bulunmuştur. Şevket Aziz Kansu'nun 1965'de yaptığı kazılarda Tuzla İlokulu bahçesinde ve yakınındaki (kale kapısı) bostanda yaklaşık olarak 100 metreyi kapladığı anlaşılan düz bir yerleşme bulunmuştur. Ayrıca bu kazıda Bakırtaş dönemine (Kalkolotik çağ) ait çanak çömlek ve de kültür eşyası ele geçirilmiştir.
1958'de Nezih Fıratlı, 1965'de Şevket Aziz Kansu tarafından yapılan araştırmalarda tümü el yapımı ve perdahlı bu çanak çömleklerin yanı sıra ağırşaklar, midye kabukları -ki bu balıkçılığın yapıldığını gösterir- gibi buluntulara rastlanmıştır.
Bu buluntular Tuzla'da, Pendik ve Fikirtepe'dekilerle çağdaş bir Bakırtaş (Kalkolotik çağ) dönemi yerleşmesinin varlığını ortaya çıkarmıştır.
Tuzla'da çok sayıda Bizans devrinden kalma mimari unsurlara rastlanmıştır. 1972 yılında yapılan ilk tarihi kazıda Bizans Devri Kilisesi ortaya çıkarılmış, ikinci kazıda ise Ekrembey Adası'nda yapılmış olan Saint Andre Manastırı ortaya çıkarılmıştır. İncir Adası'nda Hagios Gikara Manastırı, Tuz Burnu'nun kuzeyinde yarımadada Hagios Geogios Manastırı bulunmaktadır.
Tarihi eser olarak Tuzla'da yedi kilise ve Padişah I. Sultan Ahmet zamanında yapılan bir camii bulunmaktadır. Orhanlı Köyü'nün 600 yıl kadar önce kurulduğu tahmin edilmektedir. Aydınlı Mahallesi de tarihi bir mahalledir.
Tuzla'nın Osmanlıya geçmesi Orhan Gazi (1281-1362) dönemine rastlar. Orhan Gazi'nin 1329'da Pelakonon'da (Darıca ile Eskihisar arasında) Bizans imparatorunu yenilgiye uğratmasıyla bölge Osmanlılara geçer.
Erken dönem Osmanlı vakayinamelerinde bölgenin Osmanlı hakimiyetine geçişinde Abdurrahman Gazi'nin gösterdiği büyük yararlığa yer verilir.
Bursa'yı Osmanlı topraklarına katan Orhan Gazi, beyliğini genişletme politikası çerçevesinde Kandıra, Karamürsel ile İzmit körfezinin güney bölümünü ele geçirdi. Kartal yöresindeki Aydos ve Samandıra da alındıktan sonra Orhan Gazi, İznik'i ele geçirmeye çalıştı. Daha Osman Gazi'nin ölümünden önce kuşatma altına alınan İznik kalesi etrafındaki muhasara giderek daralıyordu.
Türklerin Kocaeli yarımadasındaki kaleleri alarak İstanbul yakınlarına gelmeleri Bizanslıları telaşa düşürdü. Bizans İmparatoru III. Andronikos ülkesi için ciddi bir tehlike teşkil eden Osmanoğulları'nı durdurmak, kaleleri geri almak ve İznik'i kurtarmak amacıyla 1329 yılında kalabalık ordusuyla 2 gün yürüdükten sonra 3. gün sabahı düşmanla temasa geldi. Darıca ile Eskihisar arasında bulunan Pelakonon önlerinde Orhan Gazi'nin komuta ettiği Osmanlı ordusu ile giriştiği meydan muharebesinde yenilgiye uğradı. Bozulmuş olan Bizans askerleri hayatlarını kurtarmak için dörde ayrılarak bir kısmı Filokrini, bir kısmı Nikitiato (Çayırova mevkiinde), bir kısmı Dakibyza (Gebze) ve diğer kısmı da Riçio (Darıca) kalelerine sığınmak zorunda kaldılar. İmparator yaralı bir halde İstanbul'a getirildi.
Bizans tarihçilerinden Gregoros bu hadiseyi şöyle anlatır; "Beraberinde kayık getiren Bizanslılar çıplak bir halde kayıklarına atlayarak kaçtılar. Kasabanın hisar kapılarına koşanlar, birbirlerini çiğneyerek öldürdüler. İtişe kakışa birbirlerinin omuzlarına çıkıyorlar, mazgal deliklerinden atlıyorlar, arkalarından kendilerini çekenlerle yerlere düşerek ölüyorlardı. Hatta bulundukları yerde korkusundan ödü kopup ölenler vardı".
Orhan Gazi'nin bu kesin zaferi, İzmit körfezi sahillerinde bulunan Gebze, Darıca, Hereke, Tavşancıl, Eskihisar ve Maltepe kalelerini Osmanlı topraklarına kattı. İznik kalesi düştü ve kale muhafızları teslim oldular. 24 saat süren bu kısa savaş ile Bizanslılar'ın Osmanlıları Bitinya'dan kovma gayretleri de böylece akim kaldı.
Ankara savaşını müteakib Timur orduları Bursa'ya kaçan Süleyman Çelebi'nin peşine düştüler. Timur kuvvetlerine Şehzade Cihangir'in oğlu Mirza Mehmed komuta ediyordu. Bursa'yı kahramanca savunan Süleyman Çelebi şehri terk edip buradan çıkmak zorunda kalmış, İzmit Beyi'nin yardımıyla kendini Darıca'ya atmıştı. Timur kuvvetlerinin İzmit'i de kuşatmaya başlaması üzerine Süleyman Çelebi daha emin gördüğü Anadoluhisarı'na çekilmiştir.
İzmit'in kuşatılması sırasında Bizans'a gönderilen elçi ile, Bizans'ın yıllık vergi vermesi, Süleyman Çelebi'ye gönderilen elçi ile de Süleyman Çelebi'nin Timur'un ayağına gelmesi ve vergi vermeyi kabul etmesi halinde İzmit'ten İstanbul'a kadar olan bölgenin istilasından vazgeçeceklerini bildirdiler. Vergi ödemeyi kabul eden Süleyman Çelebi, gönderdiği elçi ile babasının bağışlanmasını istedi. Timur elçiye iltifatlarda bulundu. Rumeli eyaletlerinde olmak kaydıyla hükümranlığını tanıyacağını bildirdi. Bir de berat verdi. Karşılıklı anlaşma sonucu İzmit ve dolayları kuşatılmaktan vazgeçildi.
Süleyman Çelebi Timur'un beratına dayanarak Rumeli'ye geçerek sultanlığını ilan etti. Bu arada Şehzade Süleyman Çelebi, desteğini sağlamak maksadıyla Bizans imparatoru Teodor ile Gelibolu'da bir anlaşma imzaladı. Mayıs 1403 yılında imzalanan bu anlaşmaya göre, kendisine Silivri'ye kadar Rumeli'deki yerlerin bırakılması şartıyla İzmit körfezinde ki Pendik, Tuzla, Darıca, Gebze, Eskihisar, Tavşancıl, Hereke ve İzmit Bizans'a bırakıldı. Böylece Orhan Gazi'nin Osmanlı topraklarına kattığı bölge tekrar Bizans'a geçti.
Yıldırım'ın diğer oğlu Çelebi Sultan Mehmet Anadolu'da birliği sağlayarak Osmanlı tahtına geçer. Dedesi Orhan Gazi'nin aldığı, Şehzade Süleyman'ın ise tekrar Bizans'a devrettiği Tuzla'nın da içinde bulunan bölgeyi ölümünden önce geri aldı. Bu bölgelerin alınmasında Çelebi Sultan Mehmed'in Bursa'da yaptığı Yeşil cami, medrese ve imaretinin etkisi olduğunu Neşrî, Solakzâde ve Tacu't-Tevârih gibi Osmanlı vakâyinâmeleri yazmaktadır.
Bu hayır müesseselerine vakıflar tayin etmek isteyen Çelebi Mehmed, kendi devlet adamları ile istişare eder. Bunlar Çelebi Mehmed'e, Timur hadisesi dolayısıyla Bizans'ın eline geçen İstanbul mıntıkasındaki bu yerlerin tekrar alınarak vakıf tayin olunmasını tavsiye ederler. Bunun üzerine, İzmit körfezindeki Hereke, Gebze, Darıca, Tuzla, Kartal, Pendik taraflarını komutanlarından Gazi Timurtaş oğlu Umur Bey'i göndererek 1420 yılında elde etmiştir. Çelebi Sultan Mehmed bu bölgede pek çok yeri, Bursa'da yaptırdığı cami ve imaretine vakfetmiştir.
Bölgenin vakıf karakteri Osmanlının sonuna kadar aynen korunmuştur.
Aşıkpaşazade tarihinde ve Solakzade tarihinde Tuzla'yı da kapsayan Gebze, Darıca, Kartal ve Pendik'i kasdederek buraların bazen Bizans'a bazen Osmanlıya döndüğünden söz eder. Bu ikili durum Fatih'e kadar devam eder. Bizans'ın ortadan kaldırılmasıyla bölge tamamen Osmanlıya tabi olur.
Aşıkpaşazade şöyle der:
Anı beyan eder kim Sultan Mehmed Burûsa'da imâret yapdı, ana birkaç pâre köyler istedi kim vakf ide, buldığı köyleri ne sûretle buldı.
Halk eyitdi, "Sultânım bu deniz kenarında hayli köyler vardır kim Müsliman vilayetinin içindedir ve illâ İstanbul'undur" dediler. Sordı bildi, üzerine leşker gönderdi. Birisi "Geğibuze" dir "Hereke" den âkâru (öte yan), kâfiri gördi kim leşker gelir hisarı bırakdı İstanbul'a kaçdı. Biri dahi "Eski Geğibuze" dir, ol cenk etdi anı yağma etdiler aldılar, evlerini Müslimanlara verdiler. Biri dahi "Darucı=Darıca" dır, ol ahdle verdi anı dahi imârete vakf etdi. Biri "Pendik" dir kâfiri İstanbul'a gitdi. El-hâsıl bu deniz kenarında kâfir hisarcıkları kim vardır şimdiye değin gâh Müslimanlara dönerdi ve gâh kâfire dönerdi, Tâ Murad-ı Hân oğlu Mehmed'e değin.
Neşri Tarihi'nde;
Rivâyetdir ki, andan Hünkâr devlet ve sa‘adet ile sâlim ve gânım, dârü'l-feth Burusa'ya inüb, buyurdı. Ahiret içün bir âli imaret ve bir âli cami‘ ki mislin kimesne görmemiş ola, bina edeler. Ve gurebâ, fukâra içün müsâfirhâne dahi yapalar ve dârülhayr bir medrese-i âliye dahi bünyâd edeler. Ve bir âli kubbe dahi kendi vücud-ı şeriîfi içün yapalar. Ve otuz hâfız her gün ol kubbede, hatm-i Kelâmullah edüb, sevâbın abâ ve ecdâdına ve sâir müslimîne hibe oluna. Az zaman içinde emir mucibince zikr olan binalar yapılub, tamam oldu.
Câmi‘e hatib ve huffâz ve imam ve mü'ezzin ve medreseye müderris ve mu‘id ve imarete mütevelli ve câbî ve vekilharç ta‘yin edüb ve imarete bir nice kâfir köylerin vakf etmek istedi. Beylerden biri eyitdi: "Ey Sultan-ı âlem, bunda Müslüman vilayetinin içinde deniz kenarında bir nice kâfir köyleri vardır kim, [biz] İstanbul'unuz (İstanbulluyuz) deyü otururlar" dedi. Andan Sultan Mehmed anları teftiş edüb üzerlerine leşker gönderdi.
Cümlesinden biri, Gebze'den öte Hereke'dir. Kâfir gördü kim, üzerine leşker gelür, hisarın bırakub İstanbul'a kaçdı. Biri dahi Eski Gebze'dir (Eskihisar), anın kâfirleri kaçmayub, hayli zaman ceng etdiler. Ahir anı yağmayla alub, evlerini Müslümanlara verdiler. Biri dahi Darucı (Darıca) derler. Ol ahidle ita‘at edüb verdi. Anı Sultan Mehmed, imaretine vakf etdi. Ve biri dahi Pendik'tir. Kafiri kaçup İstanbul'a gitdi. Ve Kartal hisarı dahi yine öyle etdi. Muhassal bu deniz kenarındaki hisarcıklar ki vardır. Sultan Mehmed b. Murad Han zamanına dek inkılabda idi. Zira Kostaniyye kuvvetiyle gâh Müslümana ve gâh kâfirlere dönerlerdi. Sonra Sultan Mehmed b. Murad Han İstanbul'u feth edicek inkılabdan kurtulub cebrî Müslümana ita‘at etdiler.
Solakzâde Tarihi'nde de konu şu şekilde aktarılır:
Binâ-ı câmi' ve medrese ve imaret-i şehr-i Burûsa ve feth-i ba'zı kıla' ve ta‘yin şoden evkâf
Selâtin-i Âl-i Osman bu güzergâh-ı dünyây-ı fânînin adem-i bekâsını mülâhaza etmekle dâima hayrâta sarf- evkât ederlerdi. Vaka‘a-ı Timurdan sonra Devlet-i Aliyye'ye bir mıkdar fütûr gelüb yine inâyet-i Rabbâni ile Hânedân-ı Osmanî kuvvet ve kudret hâsıl itmeğin Sultân-ı refi‘u'l-mekan (sekiz yüz yirmi iki senesinde) Mahrûse-i Burûsa'da vasat-ı şehirde bir câmi‘-i bülend ve yanında bir medrese-i bî mânend ve bir imâret-i pür menfa‘at bina etdirüb zikr olınan hayrâta evkâf ma‘mûre ta‘yini içün ümerây-ı nîk re'yi ile müşâvere olındukda serîr-i a‘lâya arz etdiler ki İstanbul nevâhisinden ba‘zı kasabât ve kura mukaddemâ Sultan Orhan Gazi zamanında feth olmuş iken fetret-i Timur'da giru ağyar eline girmişdir.
Hâlâ İstanbul Tekfurınun tasarrufundadır. Anlar yine tekrar feth olınub evkaf ta‘yin olınsa ma‘kul olurdı dediklerinde Sultân-ı âlişân bu tedbiri istihsan edüb (Timurtaş oğlı Ali Beğ'i) bir mıkdar asker ile mezkûr olan kal‘aların teshîrı içün irsal eylediler (Hereke) kal‘asına ki yakın vardılar içinde olan a‘dâ haberdar olıcak İstanbul'a firar etmeğin hisarı hâli bulub zabt etdiler andan Eski Geğbûze'ye varılub ahâlisi inad ve muhâlefet semtine sâlik olmaları ile yağma ferman olınub bi'l-ahere ol dahi dâhil-i kabza-ı tasarruf oldı.
Yakınında (Taruca) nam hisarda mütemekkin olan a‘dâ sultân-ı kâmkâr itâ‘atin ihtiyar edüb ahd u eman ile teslîm-i hisar etdiler. Andan Kartal ve Pendik feth olınan mevâzı‘a nezdîk olmağla anlar dahi zabt olınub cümlesi evkâf-ı imâret-i sultâniye olmuşdır. Ol etrâfın düşmanı İstanbul'a gâyet karîb olmağla gâh ol cânibe ve gâh bu cânibe mutâba‘at ederler idi. Akibet zuhûr-ı câh ve celal ve tulû‘-ı kevâkib-i ikbal sultan Gâzi Ebu'l-feth ve'l-Meğâzi Sultan Mehmed Hân ibn-i Sultan Murad Hân aleyhi'r-rahmeti ve'r-rıdvân şehr-i mezbûrı feth etdikden sonra külliyet ile tâbi‘ oldılar.
Osmanlı döneminde Tuzla, doğuya giden yol güzergahında bulunduğu için bir konaklama yeri olarak kullanılmıştır. Kayıtlarda Tuzla Menzili adıyla geçen bu konaklama yeri sefere giden ordunun da konaklama yeriydi. 1730 tarihli hükümde İran seferine çıkan ordunun konaklama yerleri zikredilirken Tuzla menziline yer verilmiştir.
Üsküdar ve İznikmid kadılarına ve Der-sa‘âdetden mübâşir ta‘yîn olınan ... zîde kadruhûya hüküm ki:
İnşâllâhu'l-meliki'l-müte‘âl işbu sâl-ı meymenet-iştimâlden şark seferine bi'z-zât hareket-i hümâyûnum olduğına binâen esnâ-yı tarîkda ordû-yı hümâyûnumun nüzûl ideceği menâzilün kaçar sâ‘at oldığı tetebbu‘ olındukda Üsküdar'dan Maldepe üç sâ‘at Maldepe'den Tuzla dört sâ‘at Tuzla'dan Dilöni dört sâ‘at ve Dilönü'nden Hıyârlı (Çınarlı?) menzili yedi sâ‘at ve ândan İznikmid iki buçuk sâ‘at mesâfe oldığı ihbâr olınub lâkin ordû-yı hümâyûnum ile bile bulınan tavâyif-i askeriyyenün vaz‘ı yedi sâ‘at mesâfeyi tayy u kat‘ zahmet ve meşakkat çekilecekleri bedîhî olduğına binâen zikr olınan menâzili sûret-i i‘tidâle ifrâğ eylemek lâzıme-i hâlden olduğından inşâllâhu te‘âlâ Tuzla menâzilinden hareket olındukda Dilöni menziline konılmayub bir sâ‘at veyâhûd iki sâ‘at geçilüb ilerüye konılmak tasmîm olınub sulu bir mahall olmağla muhtâc idüği zâhir olmağla siz ki kadılar ve mübâşir-i mûmâ ileyhsiz imdi işbu emr-i şerîf-i âlîşânum vusûlinde inşâllâhu te‘âlâ ordû-yı hümâyûnum Tuzla menzilinden hareket eyledükde Dilöni menziline konılmayub bir sâ‘at veyâhûd iki sâ‘at ilerü geçilüb konılmağa münâsib sulu mahall var olmadığı ve oldığı sûretde dahi Tuzla'dan kaç sâ‘at mesâfe olmak olur cümle ma‘rifetiyle gereği gibi tefahhus olınub ihbâr olınan mahallün ismini ve Tuzla ile mâbeyninde olan mesâfenün sâ‘ati her ne mikdâr ise alâ sıhhatihî arz u i‘lâm olınmak bâbında fermân-ı âlî sâdır olmağın mûcebince yazıla deyu fermân-ı şerîf olınub şürûtıyla emr-i şerîf yazılmağa tezkire virildi.
Fî 12 Muharrem sene 1143 [28 Temmuz 1730].
Tuzla, Osmanlı sultanlarının av mahalleri arasında idi. Osmanlı sultanları Yakacık, Soğanlık, Tuzla, Samandıra ve Gebze civarında avlanıyorlardı. Buralardan izinsiz ağaç kesmek ve avlanmak yasaktı. Konu ile ilgili bir hükümde şöyle bahsedilmektedir;
Üsküdar kadısına hükümki:
Kıdvetü'l-emâsil ve'l-akrân hâssa tazıcıbaşı Abdullâh zîde kadruhû Südde-i sa‘âdetüme arz-ı hâl edüb Üsküdar havâlîsinde ve nevâhîsinde mu‘tâd-ı kadîm üzre şikâr-ı hümâyûn olınacak mahallerde Üsküdar muzâfâtından Yakacık ve Soğanlık ve Tuzla vesâyir karyelerden ba‘zı kimesneler hufyeten avlanub ve ba‘zıları dahi müceddeden (...) orman olan eşcârı kat‘ ve şikâr-ı hümâyûn olınmasında küllî zararları olmağla bundan akdem tazıcıbaşı olanlar bu makûleleri men‘ edegelmeleriyle bu dahi men‘ murâd eylediğinde memnû‘ olmayub ve bundan akdem gayri taraf-ı hümâyûnum ancak kendüden şikâr taleb olındukda Üsküdar havâlîsinden Samandıra ve Gekbuze'ye varınca sayd-ı şikâr içün âdemler? çıkarılmak dahi mu‘tâd-ı kadîm iken kimesne çıkmayub ol vechile bu muzdaribü'l-hâl olduğın bildürüb bâlâda tahrîr olınan karyelerden kadîmîsi üzre sayd-ı şikâr içün âdem çıkarılub ve kadîmden taraf-ı hümâyûnum içün sayd-ı şikâr olınagelen mahallerde kimesneye sayd-ı şikâr etdürilmeyüb men‘ u def‘ olınmak bâbında emr-i şerîfüm recâ eylediği ecilden vech-i meşrûh üzre mu‘tâd-ı kadîm ve olageldiği üzre zikr olınan kurâ ahâlîsi şikârgâhî çıkarılub ziyâde tavşan sayd eylemeleriyçün tenbîh ve hilâfına hareket idenler men‘ olınmak içün yazılmışdur.
Fî evâhir-i Cemâziyelevvel sene 1138 [25 Ocak- 3 Şubat 1726].
Tuzla'da Osmanlı döneminde eğitim müesseseleri teşekkül etmişti. 10 Mart 1907 tarihinde Tuzla'da kız ve erkek çocuklarına ait Rum Mektebi'nin yeniden yapımına izin verilmiştir. Bunun da etkisiyle 27 Haziran 1907 tarihli yazı ile temel dinî bilgilerini öğrenmekten mahrum ve fakir bir durumda bulunan Tuzla Köyü Müslüman halkının çocukları için mektep açılması gündeme getirilmiştir.
Milli Mücadele yıllarında Tuzla'nın Müslüman ahalisi büyük sıkıntılar yaşamıştır. Bu acı tablonun bazı karelerini yansıtan belgeleri belgeler kısmında yayınladık. Tuzla'da oturan Rum ahalinin Yunanlılarla açık işbirliğine rağmen Türk nüfus birlikte yaşamayı sürdürmüştür. Burada Osmanlı'nın son yıllarına kadar Rum ve Türk nüfus birlikte yaşamıştır. Tuzla'da Rumlar, Türklere göre nisbeten fazla idi. Lozan Antlaşması ile Selanik'ten gelen Türklerin Tuzla'ya yerleşmesi ile Rumların çoğunluğu Yunanistan'a gitmişlerdir. Tuzla'da yedi kilise ve Padişah 1.Ahmet zamanında yapılan bir camii tarihi eser olarak bulunmaktadır. Orhanlı Köyü ve Aydınlı Mahallesi de Tuzla'nın en eski yerleşim birimlerindendir.
Tuzla Belediyesi İlgili Linkler
Tuzla Resim Galerisi